Çarşamba, Eylül 26, 2007

Sen En Güzelsin

belki de çoğu zaman bambaşka yerlerde aynı şeyleri yaptık...
belki de hiç bir zaman aynı yerde olamadık...
bunu kimse bilemez, senden ve benden başka...
öyle ki, ben bile bilemiyorum zaman zaman...
bana bakma, ben çoğu zaman kendi adımı bile bilmez haldeyim...
ama sen öyle değilsin, başkasın sen...
bambaşkasın, herkesten ve herşeyden...
bambaşka bir şeysin...
melek gibi bir şeytansın bazen, korkunçsun...
bazen dünyanın en dürüst yalancısısın, gerçeksin...
bazen yanıbaşımdayken yok, bazen çok uzaklarda yanımda oluveriyorsun...
garipsin sen...
çok garipsin...
ve çok güzelsin...
her şeyden çok...
en güzel gülebilen, en güzel sensin!
sen en güzelsin!

Pembe Yalanlar

"Onca şeyden sonra..." dedi kız ağlamaklı... Delikanlıysa susuyordu, göz bebekleri tabandaki parkenin çizgilerine odaklı... Suçlu hissetmişti kendini bir an için, ya da kızın gözyaşlarını görmeye tahammülü yoktu... Genç kız boğazındaki hıçkırığı yuttu ve "Senin için feda ettiğim onca şeyden sonra... hiçbirşey söylemeden dönüp gidecek misin?" dedi güçlükle. Delikanlı bakışlarını yerden, kızın gözlerine çevirdi ve kızın yüzünü avuçları arasında tutarak "Pembeye boyalı yalanlarla daha fazla canını yakmaya hakkım yok. Söyleyebilecek sözcükler, en azından tatlı olanları dilimden çok uzaklarda şimdi... sakın kızma bana... gitmek zorundayım..." dedi ve kızı alnından öperek ayağa kalktı. Delikanlı arkasını döndüğü sırada genç kız ağlayarak sordu; "O'na gidiyorsun, değil mi? Bu yüzden konuşmaktan çekiniyorsun bu kadar... öyle değil mi?". Genç adam kızın sözlerini bitirmesini sabırla bekledi dönüp yüzüne bakmadan... Kız söyleyeceklerini bitirdiğindeyse, hızlı adımlarla çıkıp gitti. kapıdan çıkarken delikanlının gözünden bir damla yaş düştü, parkenin üzerine ve dağılıp kayboldu...

*****

Kız evden çıktığında aklında o gün vardı... ayrılık günü... O günden beri haber alamıyordu O'ndan. Sahi ne kadar olmuştu, altı ay mı? Altı buçuk? Yağmur bastırdığı sırada "Yedi ay... bugün tam yedi ay oldu..." diye mırıldandı kız ve gözünden yaşlar akıp yağmura karıştı. Ağladığını etraftakilerden saklayabilmek için başını eğerek yürümeye başladı kız, yorgun ve dalgın görünüyordu. Birkaç adım sonra önünde dikilen adam yüzünden bir an durakladı ve adamı görmezden gelerek sağa hamle yaptı... Kız başını yerden inatla kaldırmıyordu yürürken, ama izlendiğini hissediyordu. Derken birisi omzundan tutup kendine çevirdi kızı. Genç kız korkmuştu ama hala gözleri yerdeydi ve ayakkabılarından az önce önünde dikilen adam olduğunu farketti karşısındakinin. Tam ne istediğini soracakken, adam; "Yedi ay..." dedi ve devam etti, "Ben de tam sana geliyordum...". Kız, genç adamın yüzüne bakmak için başını kaldırırken 'Kimbilir ne kadar değişmiştir...' diye düşünüyordu, fakat delikanlının yüzünde belli belirsiz bir hüzünden başka en ufak bir değişim yoktu. Kız "neden?" diye kekeledi zorlukla. "Dayanamıyorum artık çünkü... Çünkü, bizim birbirimiz için yaradıldığımızı anladım sonunda..." dedi delikanlı ve elindeki papatyaları kıza uzatıp devam etti; "Bunlar senin için, en sevdiklerinden... Gerçi yağmur yüzünden biraz yıprandılar ama...". Kız darma duman olmuş papatyalara şöyle bir baktı ve "Ben de öyle..." diye içini çekti. Genç adam kızın saçlarını yüzünden çekerken "Söz veriyorum, bir daha seni asla üzmeyeceğim." dedi, kararlı görünüyordu, ama sesi o kadar da kararlı çıkmamıştı. Genç kız gülümsüyordu son sözünü söylerken. Gözyaşları eşliğinde, bulanık ve yarım yamalak bir gülümsemeyle;
"Pembeye boyalı yalanlarla daha fazla canımı yakmaya hakkın yok!" dedi. Kızın sesi çok daha kararlıydı delikanlının sesinden ve görünüşü de öyleydi.
Kız, genç adamı omzundan hafifçe iterek yoluna devam etti. Islak kaldırıma düşen bir demet papatyanın sessiz çığlıkları yankılandı kalabalık sokakta. Yüzünü sildi ve gülümsedi genç kız sokağın bitiminde gözden kaybolurken.