Pazartesi, Aralık 13, 2010

Geçer Geçmez

Ağlamak istiyordu yazar o gece... Her saniye biraz daha büyüyen bu hisle çarpışmak yoruyordu insanı. Zorlanmaktan bıkmıştı, yalnızlıktan da. Aslında yalnız değildi o gece yazar. Ama her nasılsa yapayalnız hissediyordu kendini.
Bu yalnızlığı kendi seçmişti oysa. Peki şu anda hissettiği bu bütün hüzün nedendi? Bilemiyordu. Ümitlenmişti belki... belki ümitlendirilmişti. Boş, boşuna ümitler... Ümitlerinin boşuna çıkması mıydı yazarı bu denli yalnız bırakan? Öyle sanıyordu. Ağlasa geçer miydi ki? Peki ya anlatsa saatlerce geçebilir miydi? Bu soruların cevaplarını herkes gibi yazar da biliyordu. Geçmezdi... geçmeyecekti. Düşündükçe, içinden çıkamadıkça vazgeçti yazar...
Sonunda soğuk havaya teslim etti kendini. Kupkuru ayazın ciğerlerini delip geçmesine izin verdi, bir geceliğine. Sabahın ilk ışıkları görünmekte iken ayazla vedalaştı, kar bulutlarına selam verip penceresini kapadı. Perdeleri çekerken gülümsüyordu... Geçecekti, biliyordu.
Uyumadan önce son kez pencereyi araladı, perdelerin ardına saklanarak gökyüzünde gördüğünü sandığı yüze doğru fısıldadı; "Geçer geçmez geliyorum."