Çarşamba, Ekim 25, 2006

Yağmurlu Düşünmek

Oysa güneşli olmalıydı bugün, öyle dememiş miydi haberlerde sahi? Yazık... onca hazırlık boşa gidecek.
Rüzgar fena, adeta uçuracak gibi. Çok zayıf, küçücük hissettim kendimi; gökyüzünden süzülerek inen, bir güvercinin kanadından kopmuş tek bir tüy gibi... Keşke bugünü seçmeseydim evden çıkmak için. Üşüyorum, aylardır ilk kez. Sevmiyorum üşümeyi, soğukları. Ayıp değil ya... sevmiyorum.
Hah, bir yağmur eksikti gerçekten de... Bastırırsa kötü... Geri mi dönsem? Ev uzak, dönülmez şimdi... dönmeye kalkarsam, sırılsıklam olurum yolun yarısına gelemeden. O da gelmez artık, yağmurdan korkar. Çocuklar gibi... Ne masum, ne sevimli, ne yaramazdır O. Keşke yanında olabilseydim şu an. Keşke çıkıp gelse.
Yok gelmez... gelmeyecek. Bir an önce gitmeli, yoksa büsbütün mahvolacak güzelim çiçekler. Parasında değil değeri, gözlerindeki gülümsemede. Bugün göremeyeceğim gülümsemede...
Hay aksi, keşke bugünü seçmeseydik evden çıkmak için. Oysa güneşli olmalıydı bugün. Yazık, onca hazırlık boşa gitti.

Pazartesi, Eylül 25, 2006

Mektup

Ben inanırım mektupların gücüne... Öyle gerçektirler ki, öyle saf, öyle masum... Bir defa internetin sanallığından tamamıyla uzak; sonuna kadar samimidirler.
Zarfı açıp, mektubu önüme serdiğimde; bir insanın özlemi, acısı, sevgisi, kiniyle tüm karakterinin nasıl da bir kağıt parçasına harf harf, kelime kelime döküldüğünü izlerim saygıyla, mektubu okumadan önce ve hayranlıkla düşünürüm; "Benim için bu kağıdın karşısına geçip neler yazacağını düşündü, belki uzun zaman; sonra bu kağıdın her zerresine parmakları dokundu ve belki de şuradaki kabarıklık bana döktüğü göz yaşlarından biriydi..." diye.
Evet... mesela bir 'e-posta'da yazanın hangi satırları yazarken ağladığını asla bilemezsin, ya da gerçekten ağlayıp ağlamadığını...ve yahut monitöre istediğin kadar yaklaş, yazan kişinin kokusunu duyamazsın; asla!
Mektuplar öyle midir peki? Değildir işte; yalandan, sahtelikten uzak, saf gerçektir. Hatta mektuplar yazarlarını öylesine taşırlar ki içlerinde, canlanırlar... canlıdırlar...!

Çarşamba, Eylül 13, 2006

Burcu'nun Yeni Masalı

_Hayallerin benim olsa...diye seslendi 'Karanlıktaki Işık', uzaklardan 'Sevginin Yeşili'ne. Sevginin Yeşili bu sesi duyar duymaz tanımıştı işte; beklediğiydi o... ve bekleyeceği. Hemen koştu yanına Karanlıktaki Işık'ın ve başladı anlatmaya...
_Hayallerimi sana vermektir tek dileğim, yıllardır. Ama, artık çok değiştiler; istesem de veremem sana onları... Şiirlerce yazılmış kucak kucak bulutlardı... bin bir farklı çiçek demetinden yayılan, bin bir farklı kokuydu... İnsanların unuttuğu seslerdi benim hayallerim eskiden. Keşke verebilsem onları sana... Ama artık yoklar, hiçbiri. Şimdi bir tek hayalim var. O da sensin!... Seni, sana nasıl verebilirim?!. Veremem... çünkü, biliyorum yine kaybolacaksın; yine karanlıklarda kalacağım, bir başıma. İşte o zaman seni hayal edeceğim; geldiğin günü, geleceğin günleri... aydınlanacağım. Benden isteme hayallerimi ne olur. Dayanamayıp verirsem onları sana, karanlıklarda kalırım... nefes alamam işte o zaman...
Sevginin Yeşili sözlerine ara verip, Karanlıktaki Işık'a doğru çevirdi yüzünü. Ama gitmişti bile Karanlıktaki Işık, vedaları sevmezdi. Hep böyle aniden kaybolurdu; hayallerde bile...
Sevginin Yeşili çok hüzünlendi, ağladı Karanlıktaki Işık gidince. Sonra yine hayallere daldı ve gülümsedi.