Perşembe, Ekim 14, 2010

Şizofman İçin Karalamalar

Günün en güzel saatinde

Bir merhabaydı duyduğu

Her rastlantı gibi geldiğinde

Herkesin en mutlu olduğu



Harfler kalkıp gidiyor hikayemden, durduramıyorum. Anılardan bahsetmek istemediğimi anlıyorum, gerçekler anlatmak istediğim, hissettiklerim..


Çok eski değil, en eski de değil hayatımda. Ama en çoklardan biri. Hani şu üçlü... onların bir diğer "tek"i. Burada 'tek' kelimesinin neden tırnak içerisinde olduğunu az sonra anlayacaksınız, bir-iki paragraf daha sabredin.

Aylarca konuşmadığımız olabiliyor bazen, sonra sanki hissetmiş gibi tam da ihtiyacım olan anda bir ses ediveriyor. Canı sıkıldığı, yalnız kaldığı için değil arayışı... özlediği için, ya da öyle istediği için, sebepsiz. Anlayamıyorum, fakat anlamak da istemiyorum. Sanırım en çok bu gizemin, gizem oluşunu seviyorum.

Ben pek konuşkan değilim, genellikle. Buna rağmen bugüne dek, tam otuz saat boyunca konuşmayı başarabildiğim tek insan o. Herşeyini bildiğimi sandığım, herşeyimi biliyor sandığım ve yine de zaman zaman kendisiyle ya da benimle ilgili beni şaşırtmayı başaran tek insan. Aslında herşeyimi bilen bir kaç kişiden biri, ancak herşeyin her ayrıntısını bilen tek. En yakınlarımdakilere dahi yanlış anlaşılabilirim korkusuyla, belki de sırf utandığımdan diyemediğim herşeyi anlatabileceğim, asla utanmayacağım ve beni asla utandırmayacağını bildiğim tek kişi belki. Şüphe duymayacağım, tek. Durumumu bilen, anlamasa da anlayış göstermeyi başarabilen tek. Bir krizin öncesinde ve sonrasında yardım aldım pek çok kişiden, ama o, devam eden bir krizi durdurabildiğine şahit olduğum tek insan. Konuştuğumda bir kez bile inanmazlık görmediğim, aksine gözlerinde koşullar ne olursa olsun hep destek gördüğüm tek tanıdığım. Benim hayatımda yer etmiş ve ona kesinlikle ters olan şeyler için dahi yutkunup yanımda kalabilecek gücü kendinde bulan, ihtiyacım olduğunu bildiği her an kilometrelerce uzaktan elini omzuma koyabilen dosttan öte desteğim.


"Gerçek dost sizinle birlikte ağlayan değil, ağlarken sizi güldürmeyi başarandır." diye bir söz vardır ya hani. İşte bu cümlede adı geçen 'gerçek dost' onun ta kendisi. Hissediyor, biliyor bu düşüncemi içten içe. Biliyorum. Bildiğini bilmek, anlatamıyor olmanın ağırlığını hafifletiyor biraz da olsa. (Keşke gerçekten ne denli değerli olduğunu ona anlatabilecek gücüm olsa, keşke herşeyi açıklayabilecek kadar kuvvetli olsa kalemim diye düşünüyor yazar.) Sonra bilgisayar ekranındaki boş sayfayı açmış, elimden geldiğince anlatmaya çabalıyorken buluyorum kendimi. Yerini asla dolduramayacağımı biliyorum, kimsenin anlamasını bekliyor değilim. (Sonraki cümleyi yazarken hafif bir tebessüm eşliğinde ekrana göz kırpacak yazar.) Sen anlıyorsun.