Cumartesi, Ağustos 30, 2008

aklım çok karışık...

Hayat her zamanki şakalarını yapıyordu yine... Yazar yorgundu şaka kaldıramayacak kadar, ama gel gör ki bunu hayata anlatmak olanaksızdı. Can sıkıntısı, ağlamaktan morarmış gözlerinden bile okunuyordu. Günlerdir uyumamıştı. Neden sonra o gün artık uykusuzluk çekilmez bir hal alınca sızıp kalmıştı bilgisayarın karşısında; sonra kalkıp yatağına çekilmiş uyumuştu saatlerce. Gece 23:45 te uyandığında annesi yanındaydı, meraklanıyordu artık. O her daim gülümseyen, hep mutlu gibi görünen kız kaybolmuştu işte. Yazılarındaki umut silinmişti... Hayallerinde yaşayan son damla huzur da avuçlarından kayıp gitmişti. Çok genç görünüyordu oysa bunca umutsuzluğu, mutsuzluğu taşımak için yüreği... ama gözleri, gözleri çok yaşlı bakıyordu artık. Yakışmıyordu yazara bu haller. Ama hayat öyle şakalar, öyle tuzaklar, öyle oyunlarla çıkıyordu ki karşısına her geçen gün, inanamıyordu... inanamadıkça bu oyunların içine daha bir giriyor, girdikçe kayboluyor, kayboldukça yoruluyor, yoruldukça da yaşlanıyordu. Bedeni ondokuz yaşındaydı henüz... ama gözleri, ruhu çoktan yetmişinci yaşını aşmıştı.

***

Kız pek çok zaman kafasında çakan şimşekleri paylaşmak istiyordu. Karşısına çıkan herkesle. İnterneti araç tutmuştu sonunda kendine, çünkü anladığı kadarıyla hiçkimsenin onu dinlemeye niyeti yoktu yakın çevresinde. Dostu yoktu; arkadaşlarının işleri olurdu hep, dert dinlemekten çok daha önemli işleri; ailesinin hiç vakti olmazdı kızın konuşmasına yetecek kadar. Ama herkesin anlatacak birşeyleri olurdu. Tam kız ağzını açacak olduğunda anlatılan, hiç bitmeyen dertleri olurdu herkesin ve herkes bunları kıza anlatırdı. Bilirlerdi ki kız herkesin derdini sahiplenir, kendini unuturdu. Her zaman onları dinlemek için vakti olurdu kızın. Olmasa da yaratırdı. Yeter ki anlatsınlardı, yeterki içlerinde birikip onlara acı vermesindi küçük büyük hiçbir sorunları. Kız hep kulakları açık beklerdi. Kız, ona ihtiyacı olduğunu söyleyen herkese koşardı bir yolunu bulup. Ama ya kızın ihtiyaçları ne olacaktı? Satırlarca, sayfalarca, kitaplarca yazsa acısı diner miydi kızın?

***

"Kronik depresyon!" demişti sadece doktoru kıza... Bir de "Panik atak!"... araya da "Şizofreni başlangıcı!" diye eklemişti. Yalandı oysa hepsi. Kızın hiçbirşeyi yoktu aslında. "İlgi ihtiyacı!" vardı sadece, bir de "Şevkat arayışı!" vardı, araya da "Akıl karışıklığı!"nı ekleyebilirdiniz. Deli olduğunu kabul etmişti doktorlar. Rapor vermekten, daha çok küçük olduğu ve hayattan dışlanmasını istemedikleri için vazgeçmişlerdi. Neye göre deliydi peki kız? Kime göre? Aklını kullanmıyor muydu? Kullanamıyor muydu yoksa? Kim, nasıl karar verebiliyordu daha ondört yaşında, yapayalnız bir kız çocuğunun delirdiğine? Böyle yargılar vererek, delirmeye çok yaklaşmasına sebep olma ihtimalleri hiç mi yoktu yani? Bunu söyleyenler çok mu zekiydiler? Belki de... Peki bunca yüklü olan zekalarını o kızdan daha mı iyi kullanıyorlardı? Kim, neye göre cevap verebilirdi ki bunca soruya? Yazar veremiyordu işte, o zamanda verememişti; şimdi de veremiyordu... Freud da kimdi ki? Kızın aklının yerinde olup olmadığını, onun yazdığı birkaç kitaptan mı anlamışlardı acaba? Öyle olduysa hepsi deli, kız akıllıydı işte. Hiç boşuna inkar etmesinlerdi...!

***

Yorgunluğun tanımını yapabilir misiniz bana? Ben yapamam, ta iliklerimde hissettiğim şeyin yorgunluk olduğunu düşünsem de, bunu açıklamak için yeterli kelime bulamam. En çok ne yorar sizi söyleyebilir misiniz? Ben söyleyemem, söylenmiş tek bir kelime de olabilir o gün beni en çok yoran şey, hiçbirşey yapamamış olmak da olabilir; bunu açıklamak için de kelimeler yetersiz kalmaz mı? Benimkiler kalır, sanırım.

Bunca şey anlattım size mesela, ne kadarı anlaşıldı, kaçınız anladı? Anlayanlar anlamayanlara anlatabilirler mi? Benim tüm kelimelerim burda bir yerlerde işte. Yazması benden olsun, bulup çıkarması size kalsın.
Teşekkürler...!

1 yorum:

Unknown dedi ki...

vakti zamanında buralarda daha uzun bir versiyonu ile bulunmuş olan bu paylaşımı neden sildiğimi ve neden kısalttığımı hatırlamıyorum bile..
yeniden paylaşmak istedim..