Kaloriferin
önünde duran koltuğa giydirilmiş ıslak kaban gibi kokuşmuş hisler içerisindeyim
bu aralar okuyucu… anlıyor musun? Anlatabiliyor muyum? Anlayabiliyor musun
beni?
Hahahaha!
Yok be oğlum… Ne hissedeceğim öyle şeyler ben. Maksat senin huzurunu kaçırmak.
Tamam,
tamam… hadi gel. Öpeyim de geçsin.
…
Bodoslama
konuya gireceğim müsaadenle okuyucu, tamam mıdır?
Eyvallah,
gözümsün.
…
Ben
yine anlam veremediğim şeylerden bahsetmek üzere buralara geldim şekerim…
Şimdi
yeni yıl geliyor ya, her taraf kırmızı donlarla donandı filan… Takvimde bir
rakam 365 gün ve 6 saatlik bir süre için değişiyor diye kutlama yapmak neden? Yani
ne bileyim, hediye almak filan süpersonik bir şey bir taraftan ama… İkinci bir
emre kadar (?) 2013 değil de 2014 diyeceğiz diye birbirimize neden hediye
alalım lan?
Hee,
yeni yıl…
Oldu.
Benim
için yıl daha bitmedi ama n’aber? 19 Mart’ta gireceğim ben yeni yıla mesela… sen
ne zaman gireceksin?
Buradan
da bildiriyorum ki, doğum günü harici de hiçbir (sözde) özel günün, özel
olduğunu düşünmüyorum gerçekten. Anlamıyorum çünkü… bilmemkaç milyar insanın
aynı anda hoplayıp zıplaması kulağa geldiği kadar da özel değil ki, herhangi
bir Cumartesi gecesi işte…
Mesela,
“Bugün günlerden Pazar olduğu için sana bu hediyeyi almayı uygun buldum, çünkü
önümüzdeki haftanın çok iyi geçmesini istiyorum!” diye gelse birisi gece yarısı,
ne tepki verirdin? Ben mi? Ben tabii ki hediyeyi kabul eder ve “Bana aşık
olduğunu istediğin zaman itiraf edebilirsin, böyle yol yapmana lüzum yoktu.” filan
derdim sanırım. İşte benim kanaatimce yeni yıl ve diğer tüm “özel günler” de
böyle şeyler. Yani tam olarak bu değil, ama bunun gibi… biraz daha geniş
kapsamlı, bu sefer o yolu kendimize yapıyoruz : “Bütün sene öküz gibi çalıştın,
yoruldun ve bundan sonraki günlerin hep böyle şahane olabilir… bunu hak
ediyorsun bebeğim!”
Sen
aksini düşünüyorduysan da kusuruma bakma artık.
Hadi
“iyi seneler!” filan…