Pazartesi, Mayıs 12, 2008

öpücük...

bazı şeyleri hiç bilmemek güçlü kılabiliyor bazen beni... yani gerçekten, bazılarını hiç öğrenmemek, hiç bilmemek en iyisi... hani olur ya, sormaya korkarsın 'ya öyleyse gerçekten de..' diye...
bir şeyden vaz geçebilmenin en iyi yolu hiç öğrenmemen gereken o hususta hiç bir soru sormaksızın, gerçekten de öyle olduğuna inanmaktır bazen... evet, karanlık bir düşünce farkındayım... ve evet, ben pesimist doğanlardanım... şanssız olanlardan sadece biri...
***
birşey oldu eve dönerken... gecenin bir yarısındayız ve evime doğru yol almakta olan taksinin arka koltuğunda oturmuşum, sanki biri ölmüş gibi oldu aniden, ağlamak istedim orada, öylece... geceleri yolların boş ve karanlık hali duygulandırır beni hep, evet ama bu defa farklıydı, gerçekten. nedenini, nasılını bilmiyorum, bilmek istediğimden de pek emin değilim aslına bakarsanız. zorladım kendimi eve varana kadar kendimi tutabilmek için...
sonra evimizin sokağına girdiğimiz sırada, başka bir apartmanın kapısı önünde oturmuş iki kişiye gözüm ilişti ve o an taksiden inip onlardan birine (hangisi olduğunun bir önemi yok, herhangi birine) sarılıp ağlamak istedim... oysa nefret ederim tanımadığım insanlar önünde göz yaşı dökmekten... ama o an tahmin dahi edemeyeceğiniz kadar (ki o ana kadar böyle birşeyi ben de asla tahmin edemezdim) yoğun bir istek duydum bunu yapmak için...
***
şimdiyse tek istediğim bir tek öpücük, buna inanın. öyle uzun uzadıya, delice birşey değil... sadece küçük bir öpücük... yazdığım onlarca öyküye, masala ve yüzlerce şiire... yüzlercesini yazdım, pek çoğunu tek bir geceye sığdırarak... hepsine işte, bütün o yazdıklarıma... herşeyin anlamsızlığına ağlıyorum... bütün çabamın büyük bir hata oluşunun farkına vardığım bu anda, herşeyi yakıp, yıkmak değil istediğim... sadece küçük bir öpücük... sonrasında hiçkimsenin bir diğerinden, hiçbirşey beklemeyeceği türden, hani kardeşçe, hani insana ben buradayım seninle diyecek türden... masum işte, daha nasıl anlatılır? sadece masum küçük bir öpücük tek istediğim...
***
geceleri boş yollar demiştim ya beni hep duygulandırır diye... onun sebebini düşündüm bu yazıyı yazarken ve buldum, maalesef...
bir zamanlar yanımda olduğuna kayıtsız şartsız inandığım, bir zamanlar gerçekten de yanımda olan bir adam vardı, adına baba diyorduk iki kişi... o zamanlar ayrılık yeniydi, haftasonları onunla kalırdık... sonra pazar geceleri bizi eve bırakırdı, arabanın arka koltuğu yine, yine karanlık ve boş yollar, yine ayrılık... her hafta yine, yeniden ayrılırdım o adamdan ve her hafta bir öncekinden daha da zor gelirdi bana inanın... o zamanlarda yollarda hep trafik olmasını dilerdim, ya da arabanın bozulmasını... ki biraz daha kalabilelim birlikte...
baba sıcaklığı ne garip şeydir... onsuz asla yaşanmaz sanırsınız, yanlış, çok yanlış bir düşünce... yaşanıyor... aylarca sesini bile duymadan (bazen duymak bile istemeden) yaşanıyor... yaşanabiliyor... baba kelimesi bile güven verir insana, öyle değil mi? nerede, ne yapıyor acaba şimdi benim babam? kimbilir... ben gerçekten de tapardım babama, her küçük kız gibi... ne oldu, nerede, nasıl kaybettik bütün bunları sakın sormayın... o bile sorsa anlatabileceğimden emin değilim... bu sonsuza kadar benim içimde yaşayıp, benimle birlikte kaybolacak bir giz olarak kalmalı... yalnızca söyleyebileceğim bir tek şey var bu gece tüm dünyaya, tüm evrene... ben kaybettim içimdeki baba güveni, sıcağı ve inancını... ve kıskanıyorum, kendi kardeşlerim dahil, babalarıyla bağırış çağırış, kavga dövüş de olsa sevgiyle, şefkatle ve saygıyla yoğrulmuş bir ilişkisi olan herkesi... babamı çok özledim! ben o çok eskilerde kalmış olan sevgili babamı çok özledim! onun yüzüne baktığımda, içimde hissettiğim sıcacık kocaman sevgi ve güven duygusunu çok özledim!
***
sadece küçücük masum bir öpücük istiyorum şu anda...

Hiç yorum yok: