Cuma, Eylül 17, 2010

Arada Bir Yerde

Açık pencerenin önünde oturmuş, güneşin doğuşunu bekliyordu. Tedirgin görünmüyordu, ama huzurlu da sayılmazdı. Yalnız insanlara özgü, o garip ifade, yüzüne vuran güneşin ilk ışıklarıyla aydınlanıyordu.
Ay henüz tam anlamıyla kaybolmamış ve güneş de tamamen doğmamıştı. Gece ve gündüzün arasında durduğunu hissedip gülümsedi önce, sağına soluna dönerek birşey arar gibi. Sonra paylaşacak kimse olmadığını fark edip, iç çekerek koltuğundan kalktı. Birkaç adım attıktan sonra, geri döndü ve sehpanın üzerindeki fincanı aldı, pencereyi ve perdeleri kapatıp mutfağa girdi. Fincanı lavabonun içine bırakıp, tezgaha yaslanarak bir süre durdu. Düşünceli görünüyordu. Musluğu açıp fincanını çalkaladı ve sıkıntılı, güçsüz adımlarla mutfaktan çıktı.
Kısa bir süre sonra yatak odasının kapısında durmuş, büyük, boş yatağa bakıyordu. Gözlerinde, birikmiş göz yaşları ışıldadı kafasını yukarı kaldırırken. Başını indirdiğinde göz yaşları akıyordu yanaklarından. Yatağa girdi, her zamanki gibi yatağın sağ tarafına kıvrıldı ve solundaki yastığa sarıldı. Gözlerini yummuş bir halde uzun süre bekledi. Sonra yastığı bırakıp ardına dönerek biraz da böyle bekledi. Uyuyamıyordu. Yatakta doğrulup, solunda duran yastığı karşı duvardaki fotoğrafa fırlattı ve
"Gece ve gündüzün arasında duruyorum, duyuyor musun?" diye haykırdı...

2 yorum:

karolla dedi ki...

sitenizin amacı ne okuom okuom. öyle yazılar var :) yanlış anlama dalga geçmiyorum. çözemedim. bi garabete düştüm :D

Unknown dedi ki...

amaç da bu zaten sanırım. ben yazıyorum, siz okuyorsunuz. olan biten bundan ibaret. garabetin de ta kendisi ben oluyorum, sizin bu duruma düşmenize ise gerçekten lüzum yok. ;)

öte yandan, okuduğunuz için teşekkür ederim elbette... :)