Hop!
Yokluğumda neler yaptın ulan
sevgilim okuyucum? Dinleyeceğimden filan değil de… işte… formaliteden sorayım
dedim.
Neyse… bu konuda (sana
zahmet başlığa bir bakıverirsen, hangi konudan bahsettiğimi anlarsın cicim…
hadi yorma beni.) yazmasam, öleceğim kesin olacağı için yazmak zorundayım.
Ve bunu da, beni tanıyan
herkes bilir.
“Ay, zaten bütün kadınlar
da kedileri sever!” gibi bir şey değil bu. Ben, yalnızca bazı insanlara nasip
olduğu gibi, aşkla, hatta tapınmaya çok yakın bir huşu ile bağımlıyım kedilere.
Evet. Bu noktayı aklından çıkarmadan devam et okumaya lütfen… adamı hasta
etmeyin.
Mesele sevimlilikleri,
oyunculukları ve hatta kusursuz zarafetleri bile değil. Ben engellisinden,
hastasına, ya da en sağlıklısına; en salağından, en zekisine; en uysalından, en
hırçınına; en güzelinden, en çirkinine tüm kedilere bayılıyorum. Karakterlerine,
tavırlarına, küsmelerine, manipülasyon yeteneklerine…
Bak, mesela benim kedim
Çapul… kendisini öpme olayını biraz abartırsam (yani iki azarlamaya rağmen hala
durmuyorsam - ki genellikle durmam -) anında suratımın ortasına indiriyor
pençeyi. Çünkü bir insanın tatlı dille eğitilemeyeceğini öğrenmiş. Üstelik bütün
kediler de bilir bunu. İnsanlara bir şey yaptırmak istiyorsan bunun çeşitli
yolları var. Diyelim ki kumunun temizlenmesini istiyorsun ve bunu yapmıyorlar,
o halde git ve ayakkabılarına (bu noktada araya gireyim, ayakkabı temsili
olarak kullanıldı. mevzubahis obje halı, yatak…vs. olabilir.) işe… belki biraz
bağırır-şikayet ederler, ama en kısa zamanda kumun temizlendiğini görürsün. Mama
kabın boş ve aç mısın? Bacaklarına sürün ve bağırarak, mama kabına doğru güt
insanını… fark edecektir. Oh! Karnın da doyduğuna göre masaj yaptırıp, uyumak
istersin herhalde… o zaman kitap okumakta olan insanının kucağına atlayıp,
kitaba kafa at ve kitabın düşmesini sağla. Ama bu işi mutlaka mırlayarak
yapmalısın, yoksa huysuzlanırlar. Birkaç denemenin sonunda muhakkak kitabı
kenara kaldırıp seni okşamaya başlayacaktır, eminim bundan. Hadi iyi uykular…
Ha… ama öte yandan eğer
bir şeyi yapmamalarını istiyorsan, tehdit, azarlama filan gibi şeyler asla işe
yaramaz. Çünkü anlamıyorlar, bas pençeyi! Ancak o zaman seni rahat bırakırlar.
Aslında ben saatlerce anlatabilirim
bunun gibi şeyleri, ama bazılarınız yine de anlayamayacak yazık ki. Bazılarınız
da, “aman sanki biz bilmiyoruz!” gibi havalara girecek… işte en çok bu ikinci
gruba kıl oluyorum! Ama öteki tarafta bulunan, anlattığım ve anlatmadığım her
şeyi bilen ve fakat “ayyy… aynı bizim Minnoş gibi!” diye düşünerek, yazdıklarımı
ukalalık yapmadan benimle paylaşabilen grup, hastanızım. Canımsınız lan! Neyse.
Benim yine hevesim kaçtı…
hiçbirinize, hiçbir halt anlatmak istemiyorum. Kediler de bize kalsın anasını
satayım!
Kedilere kötü
davranırsanız da aklınızı alırım, haberiniz olsun. Tavrıma, asla imlama ettiğim
kadar dikkat etmem… kaldı ki imlama da yeterince özen gösterebildiğimi
düşünmüyorum. Gerisini var sen düşün okuyucu.
Akıllı ol, beni delirtme.
…daha fazla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder