Hemen
konuya giriyorum okuyucu, tamam mı?
Etta
James ablam “at last…” diyordu, aklımda bin türlü beklentim… Olanlar,
olmayanlar. Olacaklar, olmayacaklar. Ya da O’nun diyeceği gibi “Olasılıklar…” ,
çok yüklendim, yoruldum ve çok yükseldim. Nasıl tarif edeceğimden pek emin
değilim, belki şöyle olabilir : benim de “at last” diyeceğim anın (her ne için
olursa, kesin bir şeyden bahsetmiyorum) beklentisine takıldım kaldım… ama
mutluyum lan. Vallahi bak.
Anam!
Çok duygusala bağlamışım okuyucu hiç uyarmıyorsun da haa… Ama şarkı bitti,
biraz hareketleneyim de, neşemizi bulalım. Bekle.
…
Beklemek
çok kötü bir his değil mi? Özür dilerim beklettiğim için.
Gerçi
şahsen ben pek nefret duymam bekleme durumuna karşı… severim bile bazen.
Beklediğim şey kesin olacaksa, ya da kişi kesin gelecekse ama… eminsem sonucun
pozitif olacağından en sevdiğim şeylerden biridir beklemek. Yani düşünsene
oğlum, önünde zaman olduğunu biliyorsun, sabırsızlanıyorsun… ama o şey kesin
olacak. Bir şekilde olacak… işte o “bir şekilde” kısmındaki şaibeli durumdan
inanılmaz keyif alıyorum ben. Hayal ediyorum filan, şöyle olsa mesela – böyle
olsa şahane olur diye. Her gün daha güzeli geliyor aklıma. Tabii olan asla o
hayallerdeki gibi olmuyor. Olmaz çünkü, hayat öyle bir şey değil. Ama olsun, ‘bir
şekilde’ oluyor ya… hele bir de bazen hayal edemeyeceğin kadar iyi oluyor ya…
Allah’ım o nasıl güzel bir histir. Tasviri pek mümkün değil gibi…
Aslında
yazmaya başladığımda aklımda sevgiliyle alakalı şeyler vardı, güzel bir şeyler.
Ben bu ara O’ndan çok bahseder oldum, insanlara, kedime ve hatta kendi kendime…
ve O’na da, bazen. Ama şimdi, içimdeki ergeni konuşturmaktan vazgeçtim. Bu gece
ne diyeyse (herhalde şarkıdan) nasıl bir gaza geldim anlatabileceğimi
sanmıyorum okuyucu… boşver o yüzden, anlama. Ben de denemeyeyim hiç boşuna.
O
da okuyor şimdi bak, ya da okuyacak… ya da her neyse işte. Sonra da dalga
geçecek “ergen” diye.
Geçsin.
Ben
bu gece mutluyum ve önemli olan bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder