Pazartesi, Kasım 04, 2013

Delirmek Gibisi Yok

Delirdiğini anladığın o özel anı anlatmak istiyorum… İçinizde bunu yaşamış olan birileri muhtemelen vardır. Mutlaka vardır onlar. Adamlar her yerde arkadaş, ne biçim memleketmiş…
Her neyse, onlarla konuşmuyorum şu anda, bunu bilsinler. Deneyimli birine anlatılabilecek bir şey değil çünkü bu, bilmeyenler için, ya da yeni başlayanlar için diyelim -çünkü kulağa daha hoş geliyor bu şekilde- delirmek konu başlığı altında devam ediyoruz şu andan itibaren. Ama ben çok dürüst bir insan olduğum için (Yuh! Hala fark etmemiş olamazsın!) ilk yazdığım başlıkta herhangi bir değişikliğe gitmiyorum. Sen değiştirdim varsayarak okuyabilirsin ama okuyucu. (Yazar göz kırptı.) Bu kıyağımı da unutma.
Ben yanlış hatırlamıyorsam on dört yaş civarındaydım, okuldan eve dönerken bir gün aniden ortalama bir otomobil büyüklüğündeki hamam böceği ile burun buruna geldiğimde, “Evet,” diye düşünmüştüm… “Sanırım kayışı kopardık. Hayırlı olsun!”
O zamana dek sandığım gibi öyle bir “klik!” sesi filan duymadım kafamın içinde, ama anlık bir olaydı… her şey bir saniyede olup bitti gibi hissediyorum hâlâ. Bir de hep merak etmişimdir, o ana kadar halüsinasyon olduğunu bilmeden ne sanrılar gördüm ve duydum acaba diye. Hatta sonrasında da uzun süre halüsinasyon olduklarından bihaber şekilde gördüğüm, oturup muhabbet ettiğim insanlar –ve belki başka şeyler de- olmuştur. Ama bunları şimdi sana anlatacak değilim okuyucu, o kadar senli-benli olmadık henüz. Şımarma hemen.
Neyse zaten anlatmam gereken şeyi anlatmam için bu ayrıntılara ihtiyacım olmayacak, senin de yok. Kendine gel, adamı hasta etme.
Ben şöyle hissetmiştim kabaca : Bu böcek gerçek olamayacağına göre, kafamda bir şeyler yanlış çalışıyordu. Devasa böceklerle yaşamak fikri pek eğlenceli olmadığından da doktora gitmem gerektiğini düşünmüştüm. Oysa tek boynuzlu atlar, uçan halılar, ya da Alaaddin’in sihirli lambasını filan görseydim oturur günümü gün ederdim. Yine olsa, yine yaparım. Ama olmadı. Bunların yerine beni tek hamlede yiyebilecek eklembacaklılar gördüm, dinozorlardan kaçmak zorunda kaldım… O gün bugündür böceklerden korkarım bak, dinozorlardan da korkuyorum gerçi ama gündelik yaşantıda pek karşıma çıkma ihtimalleri olmaması rahatlatıyor bir nebze.
Eh, tabii sen de takdir edersin ki böyle bir Dünya’ya çocuk getiremezdim! Dünya değişsin diye doktora gittim.
Ve Dünya gerçekten de değişti okuyucu, ama iyi mi oldu ondan çok da emin değilim.
Öte yandan çok da fark etmiyor aslında, zira benim içinde bulunduğum Dünya hâlâ senin bildiğinden biraz farklı sanırım. Her şey gerçek değil, iyi ki değil. Tanrı, hayal gücünü kutsasın! Bu Dünya’ya tonlarca çocuk getirebilirim!

“Tonlarca çocuk” hoş olmadı… ama kağıt üzerinde her şey olabilir. (nokta) 

Hiç yorum yok: