Beni
özledin mi okuyucu? Biliyorum beklettim biraz… kusuruma bakma, tamam mı?
Hah!
İşte bundan konuşalım bugün biraz. Nezaket palavrası… Mesela senin beni
bekleyip beklememen aslında benim umurumda değil ve az evvel sana karşı dürüst olmadığım
için özür dilerim. Ve bu özrün biraz önceki gibi nezaketen ifa edilmiş bir
hareket olmadığından emin olabilirsin. Ben sanırım içten içe seni seviyorum
okuyucu… Hiçbir şey için değilse bile, sırf bu yüzden sana karşı hep dürüst
olacağım. Ama nazik olmak zorunda değilim, bunu netleştirelim. Fazlasını
bekleme, çünkü fazlasını verebilmem mümkün değil. Ben hep patavatsız bir insan
oldum, ama samimiydim. Bu yüzden kendimi tutmayı da, kendini tutanları da
sevmiyorum. Anlatabildim mi?
Yani
kendini tutmak çoğu zaman yapabileceğin en büyük samimiyetsizlik değil midir?
Önce tabii ki kendine, sonra da o tavrı takındığın kişiye (kişilere) karşı
samimiyetsiz olmanı gerektirecek nezaketin neresinde nezaket?
Bir
de söylemeden edemeyeceğim… sanırım biz millet olarak nezaket ve zarafeti
birbirine karıştırıyoruz fena halde. Nezaketen yapılan işlere bir dönüp baksana
Allah aşkına… hep yalan gibi görünmüyorlar mı? Tamam işte diyeceğim o ki
nezaket palavrası ardında saklanıp, yalandan zarafet sahibi görünmeye çalışan
kaba saba adamların ve kadınların yapacağı şey bu… yalan gibi… değil… gibisi
fazla işte!
Öyle…
yalan. Neden? Çünkü yalan söylemek kolaydır ve pek çok şeyden sıyrılmanı sağlar.
En bodoslama örneği olarak da “karşındakini incitmemek için söylediğin
yalanlar”ı göstermek istiyorum okuyucu. Yaptın sen de bunu biliyorum, hepimiz
yaptık. Çok güzel bir nezaket örneği gösterdik, ama bencildik, yalan
söylüyorduk ulan işte adı üzerinde… samimi filan değildik. Zarif filan da
değildik ve hiç olacak gibi de değiliz pek çoklarımız… kendimizi kandırmayalım.
Ama
benim zoruma gidiyor işte geri zekâlı, senin gitmiyor mu? Geçip karşıma
dünyanın en nazik ve zarif insanını oynasan (evet, oynasan dedim, çünkü gerçek
olduğuna inanmayacağım!) bir bit yeniği ararım o tavırda.
Tutma
kendini, doğru ol. Dürüst ol, canımı ye okuyucu! (yazar mahalle delikanlısı
gibi göz kırptı son cümlesini kurarken, o hareketi biliyorsun…) Hahahaha! Dur!
Sinirlerim bozuldu kendi tipimi düşününce…
Mola.
…
Tamam.
Ne diyordum?
Hah!
Lütfen dürüst ol okuyucu. Bırak, sana kaba desin öküzler. Ben seni sadece o
halinle seveceğim.
Biliyorum,
umurunda değil.
Demek
istediğim de tam olarak buydu zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder