Salı, Kasım 05, 2013

Tatlı Davası

Gece gece aklıma sufle düştü yine… zaman zaman efkarlanırım sufle hususunda. Bu sefer de diğerlerinden çok farklı değil. Gerçi mesele sufleyle de alakalı değil haa… “Şöyle süpersonik bir tatlı olsa da yesek.” kafaları işte.
Öte yandan “süpersonik” sıfatını da aşağı yukarı tüm tatlılar için kullanabilirim, pek seçici değilim bu konuda sanırım. İyi yapılmış olsun yeter. Hatta ne kadar ağır, o kadar iyi bence. “Ay… içim bayıldı tatlıdan.” cümlesini en son duyacağın insanlardan biri de olabilirim. Hoş, hiç duymama olasılığın çok daha yüksek ama yine de onu öyle yazmazsam (söylemezsem) kesin başıma geleceği paranoyası yaşadığımdan öyle yazmam gerekti. Tatlıdan asla içim bayılsın istemiyorum okuyucu, anlıyor musun? Anlayabiliyor musun bunu?
Aferin.

Oturdum, bir ton çikolata yedim… kesti mi? Tabii ki kesmedi. Ama yapmaya üşeniyorum, bu saatte alacak bir yer bulmam da mümkün değil. Yahu madem saat o denli geç oldu, yat zıbar… yarın bakarsın. Ya da olur ya uyuyunca geçer… sanıyorsun ya, geçmiyor lan okuyucu. Yeyip bir “Ohh…” demeden geçmiyor canına yandığımının tatlı krizi…
Neyse uzatmayacağım bu mevzuyu, zira yazdıkça azıyorum. Az sonra kesmeşeker filan kemirmeye başlamamak için yazıyı tadında bırakıp, başka diyarlara yelken açmam icap eder.

Tatlısız kalmayasın okuyucu…
Öptüm.

Hiç yorum yok: