Pazartesi, Kasım 04, 2013

Bucu Purçik'i

Hop! Yine ben… biz. Ben, ben… Benim… yani genel olarak.
Bilenler bilir, bayağı çift karakterliyim ben. Bir ‘Bucu’ var, bir de ‘Purçik’… Fazlasını bilemiyorum, ama içimde birbirine tam manasıyla zıt iki kadın var… çok net.
İşte az evvel kapıştırdım ben bunları. Yani, hayır, bilinçli olarak değil. İstemeden oldu, ama oldu. Hep öyle olmaz mı?
Her neyse ama ne kadar zıt kimlikleri olduğunu düşünürsen anlaman çok daha kolay olabilir. Her karşılaşmaları olaylı bu zillilerin. Birinin ak dediğine, diğeri istisnasız her defasında bok diyor. Genelde Purçik öyle der, çünkü tarzı bu.
Bunları tanı istiyorum okuyucu, bil… Ne zaman kiminle karşı karşıya olduğunun farkında ol ve buna göre davran. Hazırlıksız yakalanma diye… sırf seni düşündüğümden yani. Çünkü gerçekten hazırlıksız yakalarlarsa mahvederler adamı, yaparlar bunu… yapabilirler çünkü. Gerçi, belki Bucu yapmaz, muhtemelen yapmaz. Ama Purçik… Ağlatır, uyandırayım.
Şimdi okuyucu, anlatmak istediğim şeyi anlatabilmem için evvelâ karakterleri bir nebze tanıman gerek. Hayır, tabii ki her şeyi anlatmayacağım. Şımarma hemen.
Neyse… Her zaman önce iyi haberle başlanır diye (her nedense…), önce Bucu’yu anlatacağım. Bu kızın “Dünya’nın en uyumlu insanı” olduğuna dair rivayetler mevcut… bir de çok saf bu. Ama öyle böyle değil. Örneğin bak bugün oldu daha : Benim adam tuttu, “Nasa bizim mahalleye gizli ofis açmış.” dedi, şaka işte… geyik yapıyordu. Bucu hanım inandı anında. İnanır çünkü, öyle biri o. Saf, masum… Hakkında bir şeyler duyduğunda “Yaaa… canım!” diye hüzünlenip, güleceğin gibi biri o. Kendi kendine dans eder, heyecanlanınca zıplamaya başlar ve daha neler neler… Çok sevdiğimiz bir çocuk kendisi, hakkında ileri geri konuşmayın… keserim.
Gelelim kötü ikiz kardeşe… Purçik… nereden başlasam bilemedim, ama bir an içim kararmadı değil. Kadın demeye bin şahit ister buna aslında. Ama diğer yandan da… neyse o seni hiç ilgilendirmez şimdi. Senin genellikle muhatap olduğun ağzı bozuk, fikri bozuk, huysuz, asabi kadın o işte okuyucu. Bar kavgasına girer, ağzını yüzünü kırdırır… ki bu durumda kırılan çoğunlukla benim ağzım yüzüm oluyor. Sonra ne bileyim, hiç çekinmez insanları incitmekten, hayır hayır keyif aldığını düşünmüyorum. Ama çekinmiyor da. Söylenmesi gerektiğine inandığı her şeyi söyler, önünü arkasını düşünmez, hesaplamaz. Haa… hep kötü anlatıyorum diye sakın yanlış anlayayım deme, özünde iyidir bu, güçlüdür, sağlamdır en azından ve tabii ki onu da çok seviyoruz biz burada. Bu iki karakterden biri bile olmasaydı, diğeri başa çıkamazdı hayatla. Eminim.
Ya okuyucu, bir şey söyleyeyim mi? Kendi kendimi kıskandım senden… kusura bakma. Ama daha fazla anlatmak istemiyorum. “Ying-Yang”ın vücut bulmuş hali gibiyim işte. Bu kadar bilgi yeter sana… gerisini bilebilmek için çok yakınlarımda olman gerek… olma. İstemiyorum. Aramızda biraz mesafe bulunsun lan. O kadar dahil olma bana, hayatıma… çünkü ben senin hakkında bir bok bilmiyorum. Uyuz.
Neyse bunlar sık sık kapışırlar, her hangi bir konuda olabilir. Yine oldu. Her seferinde Purçik kazanacak sanırsın saf gibi… ama öyle olmuyor işte. Bucu’nun kazanmasına izin verdiği için filan da değil üstelik. O saf, narin kadın inandığı şey için öyle bir diş çıkarıyor ki, aklın şaşar okuyucu. Purçik, hep savaş halinde olduğundan kimseyi şaşırtamıyor, ama Bucu öyle değil… afallatıp, kazanıyor. Bileğinin hakkıyla, takdir ediyorum.
Şimdi bak… dürüst olayım, tam olarak ne anlatmak istediğimi hatırlayamıyorum. Pis gibi, kafam takıldı hatunlara… Dolayısıyla bir yere bağlayamıyorum bu seferki metni.
Hşşş… çaktırma oğlum (yazar göz kırptı).
Gene geleceğim nasıl olsa… o zaman şey yaparız, olmaz mı? Bence süpersonik olur.

Hayde.

Hiç yorum yok: